Arzu Başaran'la söyleşi (Maduniyet Halleri sergisi üzerine)

Sanat, bir kutunun içinde onu bekledi



Arzu Başaran, uzun bir aradan sonra Maduniyet Halleri sergisiyle geri döndü. Mac Art galerisindeki sergi, özel istek üzerine Mayıs sonuna kadar uzatıldı. Başaran’ın son sergisinde temsili olan figürden vazgeçtiği gibi onun fiziksel olarak da yokluğuna işaret etmesi dikkat çekici. Sanatçının, figüre yüklediği anlamı, bireye olana inancıyla birlikte düşünmek gerekiyor. Kağıttan parça parça çözülen bu figürler, bireyin koşullar karşısında parçalanmasını, bir türlü temsili olana gelene kadar fiziksel olarak var olamadığını ifade ediyor…


Maduniyet eşik hallerine kadar uzun bir ara… Neticesi ne oldu dersiniz ara vermenin?
Öncelikle şunu belirtmem gerekiyor. Son sergim ile bu sergi arasındaki beş yıllık süre, benim isteğimin dışında oluşan özel nedenlerden dolayı oldu. Geçen bu süre içinde atölyede bir sürü farklı çalışma denedim. 2008 için başlamış olduğum sergiyi iptal ettim özellikle… 2007 Ocak ayı benim için bir dönüm noktası oldu. Çok sevdiğim bir dostumuzun, Hrant Dink’in trajik bir biçimde yok olması beni ister istemez sanatın dışındaki fazlasıyla gerçek bir alana itti. Bu zorunlu ara zaman geçtikçe beni hayatla, hakikatle ilgili başka farkındalıklara sürükledi. Bütün bunlar, tanıklıklarım bu sergimin gövdelerini oluşturdu diyebilirim.
Üretmediğiniz süreçlerde suçluluk duydunuz mu?
Hayır, duymadım. Çünkü, hayatımdaki önem sırası bir süre için yer değiştirmek zorundaydı, aksi takdirde bana ihtiyacı olanların yanında güçlü duramazdım. O zamana dek hayatımın büyük bir bölümü kaplayan sanat faaliyeti bir süre için ayrı bir kutunun içinde beni beklemeliydi. Bu dönemde yoğun ve farklı yaşadım sanat hayat ilişkisini. Zaten etrafta olup bitenlerden yansıyanlar, algılarımız da, sanatın ve oluşacak sanat dilinin içini doldurmuyor mu? Günümüz sanatında, bütün bunlardan bağımsız, sadece plastik sanatların meseleleri ile var olan bir sanat anlayışı ile üretmek pek mümkün değil. Hayatla, yaşadığımız koşullarla iç içe, yan yana var olabilen ve kendi dilini farklı disiplinlerle dinamik hale getiren bir ortamdayız.
Üretmeye karar verdiğinizde mesela bu sergiyi çıkarırken duygu durumunuz nasıldı? Korku mesela…
Üretmek mesele değil, ürettiklerinizi belli bir mantık içinde seçtiğiniz teknik ile de anlamlandırıp bir sergi düzeninde ortaya çıkarabilmek önemli. Duygularıma gelince… Korku değil ama bir gerilim hattında iniş çıkışları şiddetli bir biçimde yaşadım diyebilirim. Sonrasını tam kestiremediğim bir süreç ile başladı bu sergi, çünkü bir çeşit mekan düzenlemesi planlamıştım. Boşluğu da işaret eden çerçeveden sıyrılan, koparılan formlar, gövdelere dönüşmeliydi. Benim için yeni bir sergi anlayışı vardı ortada, bu sebeple de oldukça gergin bir 2 yıl geçirdim. Figürle aranız sanki açılmış gibi geldi bana bu sergide… Artık böyle varlığına değil de yokluğuna inanıyorsunuz gibi… Figür olamıyor diye düşünmüşsünüz. Bireyin olamaması… Buna uygun bir zemin yok gibi… Siyasi ve toplumsal koşullar, yaşadıklarımız sizin bireye olan inancınızı mı zedeledi?
Evet, belki de bir anlamda doğru bir tespit bu. Bedenleri oluşturmaya çalıştıkça onlar beden olmak istemiyorlardı. Bir yandan ben kağıtları kopararak onlara form vererek var etmek istiyordum. Öte yandan onlar tam bir beden olmamak için kopuyorlardı. Bireyin olamaması, benim vurgulamak istediğim insanın hallerine dönük bir seçim aslında. Yaşadığımız toplumda tam da böyle bir zemin oluşmuş tarih boyunca… Yakın tarihimizde de bu hala böyle. Özne olarak görülmeyenler, kimlik parçalanmaları, arada kalma hali, bundan ötürü yırtılmalar, fark etmediklerimiz. Sosyal bilimlerin alanından ödünç aldığım maduniyetin anlamlarından biri olan, bölük pörçüklüğü uygun buluyorum bu hali ifade etmek için. Tam tersi bireye inancımın azalmasını değil, hakim bakışın yıllardır birey olarak görmediklerini göstermek istedim ben... Bu sebeple kağıtları kopararak oluşturduğum gövdeleri giderek daha da eksilterek, hafifleterek incelttim onları, uzuvlarını tamamlamadan düzenledim.
Bu sürecin İhlal sergisiyle başladığını söyleyebilir miyiz? İhlal, politik bir sergiydi. Sizin için nasıl bir anlam taşıyor?
Evet, İhlal sergisi daha çok sosyal bir projenin sanat yoluyla etkili hale gelmesi içindi. Orada kullandığım yöntem daha çok bilinen, yapılan bir teknikle oluştu. Bir de medya eleştirisi vardı tabii. O sergi bittikten bir süre sonra yüzü olmayan sadece çizgi ile yaptığım bedenlerin bir kısmının içlerini keserek boşaltım, bu sergiyi hazırlarken onlarla bir ilişki kurduğumu düşünüyordum aslında…
Bu sizin deyişinizle “bölük pörçük figür kalıntıları”nın kırmızılıkları gerçekten kandan yapılmış gibi bir his yaratıyor. Gerçek kan kullanmayı düşündünüz mü?
Aslında kan öncelikle şiddeti, acıyı ve ölümü çağrıştırıyor, ancak bir de kanı taşıyan damarlar var, yaşamak için gerekli olan damarlar. Ben kırmızıyla hem gövdelerin özne olarak görülmesini vurgulamak istiyorum hem de sesi olmayanın yaşadığı parçalanmışlığı ve şiddetini işaret etmek istiyorum. Gerçek kan kullanmak çok birebir anlam taşırdı benim için.
Genç kadın sanatçıların çok üretken olduğu bir dönemden geçiyoruz. Bu sizi nasıl etkiliyor?
Beni etkileyen sanatçıların cinsiyetini pek düşünmedim bu güne kadar. Ama böyle sorunca ilk aklıma gelen çok güçlü bulduğum Leyla Gediz, Neriman Polat, Canan Şenol gibi sanatçıların işlerini takip ediyorum.
Kadın sanatçı erkek sanatçı ayrımına inanmaz mısınız?
Hayır, hiç böyle bir ayrımım olmadı. Sanatın içinde böyle bir ayrımı anlamlı bulmam. Ama ayrımcılık yapanlar yüzünden tarih boyunca kendini ifade edememiş kadın sanatçılar olduğunu tabi unutmuyorum.
Kendinizi feminist olarak tanımlar mısınız?
Hayır, kendimi feminist olarak tanımlamam. Ancak bu kadınlara yapılan haksızlıklara, baskılara ve şiddete sessiz kaldığım anlamına gelmez, tam tersi en çok hassas olduğum meselelerden biri de budur.
1980’li yılları nasıl hatırlıyorsunuz? 1980’li yıllarda toplumsal eleştirinin karşısına, siyaset dışında kalan, bireysel serüveni ortaya çıkaran, tabuları konu edinen bir üretim çıktı mı? Eğer çıktıysa bu üretimin ne kadar parçası olduğunuzu düşünüyorsunuz bugün?
Tabii bir miktar oldum. Bundan kaçmak, bundan bağımsız olmak mümkün mü? 1980’ler darbe sonrası yasaklarla dolu içe kapanan bir ülkede, uzun zaman normal bir siyasetin olmadığı yıllar… Benim öğrenciliğim de bu bir döneme denk geldi. Demokrasinin olmadığı, düşüncenin hapsolduğu yıllarda sanat da, olmayan siyasetin ve askeri yönetimin gölgesinde nasıl olabilirdi ki? Ancak, özellikle Almanya’da başlamış olan yeni dışavurumculuk o zamanın gençlerini gecikmeli de olsa etkiledi diye düşünüyorum. Evet, ben de böyle yasaklı geçen yıllar içinde bireysel olarak kendimi ifade etmeyi, dışavurumcu bir üsluba yakın durarak oluşturdum. Özgürlüğün olmaması, etrafta yaşananlar, beni gençliğin de etkisiyle biraz öfkeli, hırçın biraz da sert yaptı. Yaptığım sanat da bundan payını aldı sanırım.
Geçmişle bir hesaplaşmanız olduğunu mesela? Resminizde neyi yapmak istemiyordunuz? Neyin peşindeydiniz en çok?
Sözünü ettiğim baskıcı ortam ve sonrası beni daha bireysel bir bakış açısına yöneltti. 1990’lar ve yeni oluşan galeriler, bienaller, kurumsal mekanlar genç sanatçıların da cesaretle ortaya çıkmasını sağladı. Ben de o rüzgarın içinde kimi zaman girdaplara, kimi zaman büyük tuvallerle ifade ettiğim vajina, var olmak gibi anlamlandırdığım soyutlanmış formlara, kimi zamanda boşlukta asılı duran hayvan figürlerine doğru yol aldım. Resimlerimde birebir, dolaysız bir anlatım, hiç istemediğim bana çok uzak bir bakış oldu. Gerektiği yerlerde resmin sınırlarının dışına da çıktım. Hep aynı malzemeye bağlı kalmak çok sevdiğim bir şey değil. Malzeme değişse de alttan ilerleyen bir sanat dili oluşturmak önemli. Teknik değişir, bazen fotoğrafa bazen filme bazen de çizgiye ihtiyaç duyarsınız, seçtiğiniz kavram hissettiklerinizi ve vurgulamak istediklerinizi malzemenin farklılığı ile derinleştirir, ben de bunların peşindeyim işte…
Hale Arpacıoğlu, Fuat Acaroğlu, Murat Sinkil gibi sanatçılar, bu yıllarda aktiftiler. Şimdi yoklar… Bu kesintinin nedeni neydi sizce? Siz de uzun bir ara verdiniz ama hiçbir zaman bırakmadınız. Bırakmayı düşündünüz mü?
Herkesin farklı tercihleri oluyor. Ama ortada gözükmemeleri onların üretmedikleri anlamına gelmeyebilir, bazen sadece sergi yapmaya ara vermiş olabilir sanatçılar, dolayısıyla üretmeyi bırakmamış da olabilirler. Bana gelince başta da söylediğim gibi benim ara vermem tamamen özel sebeplerden dolayı. Kaldı ki zorunlu da olsa sergilerin arasını bazen böyle açmak, hayattan, yaşananlardan bir çok şey biriktirmenizi sağlıyor, geriye çekilip uzak açıdan olan bitene bakmak farklı bir derinlik ve perspektif getiriyor sanatla olan ilişkiye. Bırakmak ise hiçbir zaman söz konusu olmadı benim için.
Bugün çağdaş sanat hiç olmadığı kadar popüler, pazarlanır, iyi kötü bir pazara sahip, uluslararası dolaşımda… Bu olumlu koşullar size nasıl görünüyor?
Çağdaş sanata olan talep, tuval resminin dışındaki alternatiflerin de kabul görmesi önemli gelişmeler. Geç de olsa böyle bir dinamiğin fark edilmesi, genç sanatçıların kendilerini sürekli kılmaları açısından da önem taşıyor sanırım. Ancak uluslararası dolaşımdan söz ederken yapılan sergileri kast ediyorsanız evet, eskiye oranla daha umut verici bir hareketlilik var, ancak çağdaş sanat müzayedeleri için aynı şeyi söylemek zor. Aniden yükselen fiyatların gerçekliği, uzun vadede nereye doğru yol alacağı biraz karanlık geliyor bana. Bekleyip görmek lazım. Bir de müzayedelerdeki satış fiyatları, galerileri nasıl etkiliyor, ona da bakmak gerekir. Ben ise halimden memnunum. Alternatif sergi mekanlarının varlığı, genç sanatçıların enerjileri, onların giderek uluslararası alanda daha çok fark edilmeleri gelecek için umut verici geliyor bana.
Nişantaşı galeri mekanları tam olarak kamusallaşamayan mekanlar. Apartman içinde çoğu. Özel bir yere gider gibi gidilen… Özel dairelerden devşirme. Eşikte mekanlar yani…. Serginin ismi maduniyet halleriyle bu kamusallaşma sancısı çeken galeri mekanının nasıl bir etkileşime girdiğini düşünüyorsunuz?
Sadece Nişantaşı değil Beyoğlu da çok farklı değil bu mekanlar açısından. Daha önce dükkan, banka olan ve sonra galeriye dönüştürülen giriş katlarını da saymak lazım. Belki zamanla sadece sergi mekanları olarak daha fazla yer açılacak ve kendi özel alanlarını sadece galeri olarak oluşturacaklar diye düşünüyorum.

No comments: