Atıl kunstla söyleşi

“Belki de yeniden ütopyaların peşindeyiz”



-AtılKunst'u bir devrimci web girişimi olarak tanımlarsam ne dersiniz? Siz nasıl tanımlamak istersiniz?
Gözde İlkin- Aslında ‘devrimci web girişimi’ büyük punto bir tanım olur. Çünkü bizim dışımızda da web üzerinden sözünü söyleyen ve derdini görselleştiren pek çok grup ve kişi var. Atılkunst da bunlardan biri; üç yıldan beri gündem üzerinden bir okuma yapmanın haftalık bir ihtiyaca dönüşmesi şeklinde devam eden Gündem Fazlası çıkartmalarını internet aracılığıyla paylaşıyoruz. Mail listemize iletiyoruz, blog’a yüklüyoruz, isteyen basıp yapıştırabilir ya da bizim yapıştırdığımız internet ortamından izleyebilir. Atılkunst kendiliğinden, hiçbir grup kurma fikri olmadan gelişiverdi… ‘Hadi sanat yapalım’ diye çıkmadı. Zaten üçümüz de farklı hayat ve zamanlarda kendi üretimimize devam ediyoruz. Atılkunst ‘hadi sanat yapmayalım!’ diye çıktı demek daha doğru: İlk başta tüm o hayat koşturmacası içerisinde biraz durup dinlenmek, paylaşmak ve deşarj olmamızı sağlayan bu bir araya gelişlerin görüntülerini bilgisayarımıza kaydetmekle başladı. Sonrasında Türkiye’de olup biten, aslında bir türlü bitmeyen gündem konuları üzerinden konuşmaya ve gündem okumaları yapmaya başladık. Gündem o kadar birikti ki hard disklerde yer kalmayınca web üzerinden çıkartmaları paylaşmaya başladık.
Gülçin Aksoy- Hani kendimize desek desek ironik bir şekilde ‘Kendinden Menkul Gündem Bombacısı’ derdik.
-Özellikle bir süre basına çıkmaktan ya da tanınmaktan kaçındınız. Bu bir strateji miydi? Ben de iki yıldır sizinle söyleşi yapmaya çalışıyorum... Bu bana göre hızla kurumsallaşmamak, normalize olmamak için verdiğiniz bir mücadelenin parçası…
Gülçin Aksoy- Kurumlaşmamaya çalışmak elbette bu işin bir parçası fakat asıl mesele daha özgür konuşabilme ve üretebilmekti. Kendini gizleyerek popüler olma stratejisi değildi. Şu anki görünürlüğümüz kendiliğinden gerçekleşti. Çok çalışan ve üreten insanlarız, ister istemez görünüyoruz ve bunu gizlemek de popülist bir strateji olacağından durumu doğal akışına bırakıyoruz. Olabildiği kadar farklı yerlerde etkinlikler yapıyoruz. Ve nerede olursak olalım sözümüzden taviz vermiyoruz.
Yasemin Nur Toksoy- Çoğunlukla üretimlerimizin malzemesini basılı ve veya web temelli medya yayınlarından alıyoruz. Bu gibi yayınların bizim için hazır-materyal durumunda olması içine girdiğimiz anda bizim de materyal olacağımızı düşündürdü. Geçmiş eylemlerimizde zaman içerisinde “içeriden çalışmak” üzerine düşüncelerimiz pekişti. Bugün bu gibi bir varoluşa yani basılı bir yayının içinde materyal olma durumumuza daha ironik bakabiliyoruz. Bir anlamda çıkış yaptığımız mekana yerleşmek gibi bir şey...
-Sanal çıkartma istifcisi olarak da kendinizi tarif ediyorsunuz. Çıkartmanın sanal olanı sonsuz yapışır ve daha mı kalıcıdır?
GA-Kalıcı olup olmamasını hiç düşünmedim aslında. Ortaya bir taş atıp dağılmasını görmek gibi. Ama bu söylediğin de hoşuma gitmedi değil. ‘Çıkartmanın sanalı sonsuza kadar yapışır..’
Y.N.T- Kalıcılığı bu teknolojinin yaşam süreci ve dinamikleri ile direk bağlantılı. Sonuçta kodlara bağlı, kodlamalara bağlı bu veriler yumağında sonsuzluk elektrik kesintisine kadar var. Bu biraz da kurgusal ve hatta romansal bir sonsuzluk... Gerçekte çıkartmalar bir duvar yerine sanal ortamdaki bir ara yüz duvarına yapıştığı için yok olmuyor ama altta kalıyor. Her haftasonu bir çıkartma eklendikçe altta kayıyor. Çıkartma katmanı, katmerli çıkartmalar, adları üzerinde gündem fazlaları... Bu çıkartmalar için ağırlıklı olan kalıcılıkları değil geri dönülebilir, tekrar bakılabilir olmaları. Bu anlamda tüm çıkartmalar aynı anda var olabiliyorlar. İnternette ardışık zamansal düzlem bir anda yok oluyor. Çıkartmalar üst üste farklı zaman dilimlerinde yapıştırılsa bile aynı zaman diliminde var olabiliyorlar.
G.İ: Evet ‘sanal çıkartma isifçisi’yiz. Webdeki sonsuz biriktirme hastalığına biz de dahiliz. Sokakta karşılaştığımız stencil, çıkartma paylaşımının gelip geçici, üzerine yeniden müdahale edilebilir olması ile kurulan diyalogun sanal olanını internet ortamında yakaladık diyebiliriz. Gündemden seçtiğimiz bir sözü, görüntüyü sanal ortamın boşluğuna atıyoruz ve çıkartmaları yakalayan kişilerle bir diyalog başlıyor, her gelen yanıt ‘Gündem Fazlası’nı daha da zenginleştiriyor; gündeme yaptığımız müdahaleye müdahale ediyor. ‘Gündem Fazlaları’ için sonsuz yapışkanlık önemli, çünkü her haftanın gündeminden oluşturduğumuz Atılkunst gündemi biriktikçe, her yılın haftalık gündeminden bir detayı bizim dilimizde izlenebilir kılıyor. Bir nevi almanak gibi düşünebiliriz.
-İnternete yüklediğiniz anlamı konuşmak istiyorum. Brian Holmes'ün do it yourself üsülü direnme biçiminin ideal mekanı... İnternet bir araç mı, amaç mı peki sizin için?
GA: İhtiyaçtan doğduğunu söyleyeceğim. Atılkunst için internet varolmasının birinci koşulu… Fiziksel uzamdan çok daha kolay ulaşabildiğiniz yerlere ulaşabiliyorsunuz ve sözünüzü söyleyip yayabiliyorsunuz. Hem de çok ucuza… Onaylanmak ya da reddedilmek endişesi taşımadan. Bütün bunlar siz önemsediğiniz sürece sizi etkiliyor. İnternetin oluşturduğu bir yaşam ve düşünce biçimi var artık. Böylelikle kendi kendinizi örgütleyebiliyor, resmi olmayan ya da hiçbir kurum ya da kişiye bağlanmayan birliktelikler oluşturabiliyor, belki de Türkiye tarihinde daha önce olmadığı kadar sivil olabiliyorsunuz… Çoğulculuğun mekanı. Ne diyeyim bence internet medyumların medyumu. Her ne kadar ‘en’lerden yana olmasam da… Sanatçının bundan payını alması ya da bu söze katkıda bulunması kaçınılmaz, artık dünyayı fotoğraf, video, enstelasyon gibi yollarla da temsil etmeye başladık veya bu diller arasında da bir yol arıyoruz. Böylece başka çıkış yolları da olabileceğini deneyliyoruz, bazen asla değişmez olanın değişimine işaret ediyoruz. Dramatize ediyoruz… Sistemin görmezden gelinen başarısızlıklarının altını çiziyoruz. Belki de yeniden ütopyaların peşindeyiz.
G.İ.: Bilgisayar ve web üzerinden üretim yapıyoruz. Atılkunst için ürettiğimiz her sözü, görüntüyü bizim için bir mekan haline gelen hard disklerimizde taşıyoruz ve internet üzerinden paylaşıyoruz. İnternet bu anlamda Atılkunst’un sokağı, duvarı, sözünü söyleyebildiği, aynı zamanda da gündemi didikleyebildiği bir araç oluyor.
Y.N.T: Gündem fazlası ile her hafta internetteki posta adreslerine çıkartma yapıyoruz. Bu çıkartmalarla haftalık gündeme cevap verme arzumuzu ısrarla tekrar ediyoruz. İnternet bu anlamda cevap verme arzumuz için bir araç, yaptığımız çıkartmalara aldığımız cevapları düşündüğümüzde ise bir amaç.
-Gündem egzersizleri serginiz, Outlet'teki işiniz, Tatbikat'a bireysel olarak katılımınız? Bütün bunların ortak kaygısı nedir? Sizin birbiriniz için de bunu soruyorum ortak kaygınız nedir?Ya da farklı doğalarınızı birleştiren o çıkartmada ne yazıyor?
G.İ: Outlet’ teki düzenleme, Berlin de gerçekleşen ''Ayaklarımın altında cenneti değil dünyayı istiyorum'' İstanbul Next Wave sergisinde sunduğumuz; şimdiye kadar biriken tüm Gündem Fazlalarının gösterildiği serginin bir küçük versiyonu diyebiliriz.Berlin deki sergide ilk defa bütün gündem fazlalarını bir arada gerçek bir mekanda sunma şansımız oldu. Outlet te ise Sadece 2009 Gündem Fazlalarını ‘Ajanda 2009’ adı altında düzenledik. (http://outlet-istanbul.blogspot.com/)
Gündem, bazen çıkartma üretiminin dışında diğer sanat disiplinlerinden faydalanarak görünür kılabildiğimiz fikirler sunuyor. Bunlardan biri de Gündem Egzersizleri: Platform misafir sanatçı programına dahil olduğumuz aylarda başlayan bir süreçti, mekanda çalışırken dahil oluverdiğimiz İstiklal caddesi eylem sesleri ve görüntülerinin bizim gündemimize dahil oluvermesiyle oluşmaya başladı.Gündem Egzersizleri ,eylemlerdeki hareket ve seslerden çıkışla oluşan bir video ve gündem atıkları ile Kadıköy –Moda da Sevil Tunaboylu ve Erkin Gören ‘in mekanı ‘Mtaar’ da sergilendi.
( http://www.mtaar.org/)
Tatbikat , Atılkunst’un dışında işleyen başka bir birikim noktası. Tatbikat’ta kişisel olarak varız. Serdar Yılmaz, Elif Öner, Nadide Argun, Gülçin Aksoy, ve Yasemin Nur Toksoy ile oluşturduğumuz ve kişisel birikimlerimizden, geçmişlerimizden yola çıkarak tatbik ettiğimiz, yani deneyimlediğimiz bir süreç. Bizim için bir deney alanı olması nedeniyle sürecin adı Tatbikat. Bu ekiple belli dönemlerde bir araya gelip fikir paylaşımı yaşadığımız, belirlenen süre içerisinde üretim yapıp, aynı mekanda izlenebilir kıldığımız farklı bir sergi anlayışı içerisinde çalışıyoruz. Geçen yıl Hafriyat Karaköy de ilkini gerçekleştirdiğimiz süreç bu yıl Manzara Perspektif ‘ in mekanlarından birinde gerçekleşti.
(www.tatbikat-tatbikat.blogspot.com - www.manzara-perspectives.com )
Her sergi süreçleri ve üretim süreçlerinin, hem bireysel hem de grup olarak kurduğumuz diyalogu geliştiren, üretim sekillerimizi zenginleştiren süreçler olması bakımından önemli olduğunu düşünüyorum.. Grup olma halini, birlikte çalışmanın nasıl olabileceğini yeniden öğreniyoruz diyelim.Bu sergileri görünür olmak adına yapmıyoruz. Her sergi süreci ve grup çalışması kendimizi geliştirdiğimiz birer okul gibi ..
Birikimleri, hiçbir ego çatışmasına düşmeden paylaşabilmek, birlikte öğrenmeye devam etmek, nereye kadar gidecek kaygısı olmadan üretime devam etmek grup çalışmasının devamlılığını sağlıyor. Belki o çıkartmada yazan, gündem için ‘acil durumda camı kırınız!’
G.A: Benim kendi doğamla ilgili bir belirleme yapmam gerek bu noktada. Dünya ile aramdaki ilişki de görmeden sonra ki ilk etap , dokunmak hatta dokunarak algılamaktır. Mecazi olarak cevaplamaya devam edersem, birinden ötekine dokunarak yaşamak gibi. Kişisel üretimlerimde ortak nokta nereye dokunduğumu bilmeye çalışmaktır ki bütün sözünü ettiğimiz birlikteliklerin başlangıcı kişisel üretimdeki bu bakış açısıdır. Bana gore ortak çıkartmada, birbirimizden çok farlı kişiler olsak da ortak deneyimi paylaşma ve çoğaltma enerjisi yazıyor. Potansiyel enerjinin kinetik enerjiye dönüşmesi, lise yıllarının fizik bilgisinin üzerine eklenmiş kimlik sancıları, Hatta o yıllardan boğazımıza düğümlenmiş, söylenememiş sözlerin söylenmesi, o kitapların içindeki ile hesaplaşma vs..
Y.N.T: Biz farklılıklarımız ve benzerliklerimizle, ortak ve bölen kümelerimizle yanyana duruyor ve beraber üretiyoruz. Beraber yol alıyor yazıyor beraber yaşıyoruz bundan daha fazlasını yapmıyoruz. Beraber oluşturduğumuz çıkartmada “gel seninle yarınlara koşalım” falan yazar...
Mesela bu anlamda Tatbikat da beraber yaşamak altı kişinin beraber yaşaması ve üretmesi üzerine. Yine şekil olarak, Outlet’deki 2009’a ait çıkartmaları beraber ve yanyana koyduk. 2009’un gündem fazlalarını hepberaber farklı bir alanda görmüş olduk. Oradakilerle beraber yaşadık.
-Birbirinizi bu anlamda tarif ve hatta anlatmanızı istiyorum... Gözde sen Gülçin'in, Gülçin sen Yasemin'in ve Yasemin sen de Gözde ya da Gülçin'in sanatsal üretimini anlatır mısın kendi cümlelerinle... Çünkü bu da benim sizinle ilgili önem verdiğim bir konu. Bireysel üretimlerinizle kolektif üretimlerinizin bir arada ama ayrı nehirlerde akabilmesi çok önemli ve vurgulanması gereken bir durum....
-Gündemin yıpratıcı etkilerine karşı ne öneriyorsunuz peki? Gündem egzersizleri prospektüsünde ne öneriliyor?
G.A.: Gündem egzersizleri prospektüsünde tabi ki meseleye yine ironik yaklaşıyoruz. Bu prospektüs en azından ben kendimi bildim bileli değişmez ve onun ritmi her zaman tat a tat a dır…Yani bu coğrafya da bir şeyler yaşanır, insanlar yıpranır haksızlığa uğrar, (dünyanın bir çok köşesinde olduğu gibi) kaşı çıkılır, hatta her gün karşı çıkılır, bazen sesleri tepeden kesilir, gelin görün ki karşı çıkmanın ya da bastırılmanın ritmi hiç değişmez. O hep tat a ta dır. Bu değişir gibi görünen sınırları her daim belirlenmiş ritm üzerinedir gündem egzersizleri prospektüsü…
Y.N.T: Yaşınıza, boyunuza, geçmişinize, hayat tarzınıza, dayanma gücünüze bağlı olarak olabildiğince gündemin tekrarlarının, dönüp önümüze tekrar tekrar gelen sunulan durumların farkına varmanızı ve olabildiğince, sadede gelmenizi, sadede gelemesiniz de, sadede yaklaşmanızı öneriyoruz.
Ayrıca herkesin elini meselelere koyup, onları ellerine alarak ısrarcı olmaya hakkı ve olmakta haklı olduğunu düşünüyoruz.
G.İ: Yaşadığımız ülkede herkes için bir gündem önerisi var ve çoğu insan da gündemin yıpratıcı etkilerine karşı sesini duyurmak için kendine bir tepki alanı belirliyor. Baktık ki prospektüs dili ve önerisi; gündemin bireyde yarattığı rahatsızlığa karşı geliştirdiği tepki şeklini tanımlamamız için keyifli bir araç oldu. Biz de bu tepki alanlarını; eylem ve yürüyüşlerdeki hareket, ses ve aracı nesneleri kendi bakış açımızdan prospektüs ile tarif ettik.
-Sizi en çok yıpratan gündemler neler oldu mesela bugüne kadar hala etkisini atamadığınız?
G.A: Sanıyorum ben en fazla Ceylan dan etkilendim ve bu etkilenmenin yine medya sayesinde ya da Ceylan’ın gazete de yayınlanan fotoğrafı yüzünden olduğunu biliyorum. Yani tabi ki küçük bir kız çocuğunun parçalanmış bedeni karşısında tepkisiz kalamazsınız, fakat Ceylanın size doğrudan bakan o fotoğrafı , bir fotoğrafın gücünü gösteriyor. Ve bu şekilde yok olan yüzlerce çocuğu düşünüyorsunuz.. Ve tabi ki diğerleri… Dink, açılım , vs
Y.N.T: Gündemin kendisi, gündemin oluşturulma ve kimi zaman sadece kendinden oluşma biçimi, gündem fazlalarını gönderdiğimiz iki seneyi aşkın bir sürede seneler ve aylar içinde oluşan gündem tekrarları, bu sürekli tekrar, başladığın noktaya dönme durumu, ve yine kişisel gündemlerle kesişme anlarının vurucu ve afallatan etkileri oluyor. Kişisel ilişkilerimde bocaladığım bir durumun iz ve eş düşümünü gündemde ve bugün görüverince tüylerim diken diken oluyor.
G.İ: Gündem Fazlası üretimine ilk başladığımız dönem, bize en çok malzeme sunan ‘seçim’ dönemine denk gelmişti. Bunun dışında din, dil, ırk cinsiyet üzerinden sorgulamaların ve faili meçhullerin yaşandığı ve halen süre gelen bu belirsiz dönemler, bizim de kilitlendiğimiz, kendimizce sorguladığımız ve işaret etmek, hatırlatmak adına üretime geçtiğimiz dönemler…Bazen tüm bu durumlar içinde kör-sağır-dilsizi oynayanların karşısında, o kör-sağır ve dilsizlere durumun vahametini anlatmaya devam ederken buluyor insan kendini.. i.. Dink cinayeti gibi ..katilin bilindiği ama görmezden gelindiği pek çok cinayet gibi
-Hrant Dink'i andık geçen hafta... Oğlu Arat'ın konuşması sırasında tıkandık üzüntüden, çaresizlikten... Babasının büstünü yıkmak istemesinden, insanları canlı sevmesinden... AtılKunst bu gündeme ilişkin ne düşünüyor? Bağımsız bir sanat kolektifi olarak ne yapılabilir?
Y.N.T: Bu soruya bence zaten cevap arıyoruz, aradık ve arayacağız...
Self-direnç otonom bir ağ ve alan kurulduğu anda hızla demin de dediğim gibi normalize olabiliyor, kurumsallaşabiliyor... Bunun kaygısını duyuyor musunuz? Böyle olmamak için kendinizi nelerden koruyorsunuz? Ya da önlem alıyor musunuz?
G.A: Aslında Atılkunst doğası gereği normalleşemiyor.. Zira Atılkunst un konusu Gündem’ ve Gündemi okuyamama üzerine çalışıyor. Gündem sürekli değişiyor, sürekli belirleniyor.Atılkunst ta biz mümkün olduğunca gündeme gündem değilmiş muamelesi yapıyor, yanlış okumalar yapıyoruz. Baştan beri hareket noktası bu olduğundan hem değişmeyen hem de değişen arasında hiç bitmeyen, sona ermeyen bir dert sahibi oluyoruz. Derdimiz öyle büyük ki korunmak ne kelime ,dönüşmeye mahal kalmıyor.. Yani şu an meşrutiyet krizi bizi pek de etkilemiyor..
Y.N.T: Biz kurumsallaşamıyoruz onu farkettik olmuyor. Üç kişi beraber örneğin bir odaya girerken bile içlerinde bir ritm, farklı dirençler, kabuller, birbirini anlayış var. Aynı anda eşikten geçemeyeceğimize göre birbirimizin kişisel ritmini de çok iyi kavradığımız için (kendiliğinden) bu güne kadar kapılarda sıkışmadık. Odalarda da kalmadığımızdan ve hep hareket halinde olduğumuzdan dolayı kurumlaşmadık.
G.İ: Başta konuştuğumuz gibi.. sanat yapmak, kurumsallaşmak, görünür olmak adına bir araya gelmedik. Gündem in gidişatına tutulup, kendiliğinden gelişen ve devam eden bir sürecin içindeyiz. Zamanla hem üretimin sürekliliği hem de görünür olmaya başlamak, istesende istemesen de seni sistemin içine dahil ediyor, etiketleniyorsun, bu noktada kurumsallaşma kaçınılmaz oluyor.
-AtılKunst'un farklı ülke deneyimleri, buranın gündemiyle oraların gündeminin ayrı düşmesi, neler düşündürüyor ?
G.A: Böylece daha da yanlış okumalar yapabiliyoruz. Almanya sergilerimizin birinde iki kule arasına mahya asmıştık.. Ve sözü buradan oraya taşıyıp ‘Sadede Gel’ dedik.. Öte yandan Alman standartlarına takılan mahyamız sadede gelene kadar dokuz doğurduk..
Y.N.T:Atılkunst bu coğrafyada yaşayan üç insandan oluşuyor. Ve gündeme nerede bakarsa baksın nereden baktığı hiç değişmeyecektir. Atılkunst buralıdır.
- AtılKunst, politikanın yanı sıra estetiğin gündemiyle nasıl hesaplaşıyor? Hatasız Kunst Olmaz bunu çok iyi anlatıyor mesela...
G.A:Hepimiz plastik sanatlar eğitimi almış , hatta resim geleneğinden geliyor olmamıza rağmen atıl çıkartmalarında o kadar fütürsuzca yaklaşıyoruz ki, bütün estetik kaygılar içeriğe kurtban ediliyor, bazen kötü denebilecek, kitch denebilecek vurgular bile yapıyoruz.. Belkide sanat eğitimi aldık diye bu iş sanat oluyor, aslında sanat yapmak gibi bir derdimizde yok.
Y.N.T: Hatasız Kunst olmaz hatamızla sevin bizi...demek bu...
-Bu soru hepinize.. Sanat dünyayı değiştirebilir mi daha iyi bir yere dönüştürebilir mi?
G.A:Sanat kendini yaşamdan ayırmadığı sürece dünyayı zaten değiştirir çünkü içindedir. İyi ya da kötü değişimse bütün bileşenlerin dönüşümüne bağlıdır.
Y.N.T: İnsan bu dünyayı bu hale getirdiyse yine insan değitirebilir. İnsan üretimi herhangi bir fikir yeterli etki, gerekli dağılımla çok sesliliği herkesle eşzamanlı yakalabilirse belki...
G.İ: Tabii ki sanatın toplumsal durumlar üzerinde etkisi kaçınılmaz.. Sonuçta sanat dünyanın gidişatından besleniyor..
-AtılKunst radikal feminist bir grup mudur? Öyleyse Atıl Kunst'un feminizmi nasıl bir feminizm? Kadın sanatçı olma durumunu kadın olma durumundan daha az vurguluyorsunuz...
G.A: Hani feminist olamamaya imkan var mıdır bilmem. Kadın ya da erkek ortada haksız bi durum varsa haksızlığı düzeltmeye çalışır ve doğal olarak feminist olursunuz. En azından yine lise yıllarında öyle öğremişlerdi.
Y.N.T: Önce insan sonra kadınız ve sonra sanatçı. Radical yerine radicant humanist bir birlikteliğiz.
G.İ: Bu bizim de üzerine düşündüğümüz bir durum oldu..Bizimle görüşmek isteyen birinin telefon açıp, Atıl Bey le görüşebilir miyim demesiyle ve ürettiğimiz çıkartmalar üzerinden de erkek bir okuma yapılmasıyla…Bize göre Atılkunst un bir cinsiyeti yok. Bu bir tepki alanı ve bu tepki alanı sözünü gündemin içinden çekip alıyor. Bu söz her cins, din, dil ,ırktan birinin sarfedeceği tepki sözcüklerinden biri olabilir. Belki de bundan bir önceki soru gündemin cinsiyeti var mı?
-Gündelik hayatla sıkı fıkılığınızı bu yakın ilişkinin doğurduğu sanatsal ifadeleri konuşalım biraz da... Gündelik hayat gıdasını ne sıklıklarda alıyorsunuz?
G.A: Benim için gündelik hayattan kopuş imkansızdır. Zira ben hergün evden çıkarım..
Y.N.T: 24 SAAT
Formunuzu nasıl koruyorsunuz?
G.A:Doğal olarak..
Y.N.T: Birbirimize bağlı, birbirimizin sınırlarına saygılı, yanyana durarak ve gündem egzersizleri ile...
www.atilkunst.blogspot.com
www.gundemfazlasi.blogspot.com
www.myspace.com/atilkunst

No comments: