Ayşegül Sönmez
1894 yılı geldiğinde Camille Claudel, Salon des Artistes français’de eserlerini sergiler. Sergilediği heykeller, ulusal değerlere ilişkin değerlerin anıtları ya da ulusal kahramaların büstleri değildir. Camille Claudel’in, bu dahi kadın sanatçının, 1885-1889 yılları arasında Salon’da sergilediği işleri, sevdiği arkadaşlarının,erkek kardeşi ya da kız kardeşinin büstleridir. İçten, sade ve abartılmamış yontular... Gözleri açık Louise ve gözleri kapalı Louise, 1886 tarihlidir. Claudel, kız kardeşini alabildiğince doğal dile getirir. Gözleri kapalı kız çocuğunun ifadesi, onu izleyen birinin onda bıraktığı teslimiyete değil, sevecenliğe dair büyük anlamlar taşır. Aynı yıl Rodin, Ben güzelim-I am beautiful adlı heykelini Georges Petit’s Gallery’de sergiler. Bu heykelde Rodin, bir kadın ve erkeği yontmuştur. Erkek, adeta ondan kaçmak isteyen kadını zaptetmeye çalışıyor. Kadın, kendini onu tutmaya çalışan erkek figüre karşı mücadele etmektedir. Bu ikili, büyük heykeltraş Camille Claudel ve onun sevgilisi Rodin’den başkası değildir. Camille, bir süreliğine Rodin’den uzaklaşmak, kendine, sanatına bir yön vermek için gitmiştir. İngiltere’ye... Ama yine de Camille’in aklı sevgilisinde, atölye arkadaşındadır. Camille Claudel, İngiltere’den Rodin’e şöyle yazar:
“Bir kez daha sana kırgınım... Yine o lanet olası akşam yemeklerinde fazla kaçırmışssın, hastalanmışsın.. o lanet olası insanlarınla nefret ettiğim o insanlarınla, zamanını ve sağlığını çalan sana karşılığında hiçbir şeyen vermeyen o insanlarınla....”
Camille yokluğunda Rodin’in fazla içmesi ve yemesinden rahatsızlık duymaktadır. Rodin de Camille’i çok özlemektedir. İkili ayrılığa Ekim geldiğinde son verecektir. Ama önce Rodin’in bazı sözler vermesi, hatta bunları bir kağıda yazıp imzalaması gerekmektedir:
“Camille bundan sonra benim karım olacak... Artık başka öğrencim ve modelim olmayacak... Ona mermer bir heykel hediye edeceğim. Şili siparişi olursa Şili’ye yoksa İtalya’ya gideceğiz... Carjat’in evinde Camille bir fotğraf çektirecek. Üzerine o güzel elbisesini giyecek akademide giydiği... Paris’te hep benimle kalacak ve haftada dört kere beni atölyesine kabul edecek...”
Rodin’in altını imzaladığı vaatlerin sadece bir tanesi gerçekleşti.
Camille Claudel, 1886 yılında o şık elbisesiyle ünlü fotoğrafçı Etienne Carjat’ın evine gitti ve fotoğraf makinesinin karşısına oturdu. Çok mutluydu. Amerikalı dostu Florence Jeans’in anket defterini de bu dönemde doldurmuştu. Kadının en asil değeri sizce nedir? sorusunu “Kocasını rahatsız etmek”, mutsuzluk demek? sorusunu ise “bir sürü çocuğu olan bir anne olmak” diyerek yanıtlamıştı.
1864 doğumlu ve yaklaşık 11 yaşından itibaren yontan Camille Claudel, 1890’larda Fransız burjuva sınıfını tehdit edecek yeni kadınlardan biriydi. Çünkü o zaanatı değil, sanatı seçmişti. Ve bunun bedelini pahalı ödeyecekti.
O yıllarda böylesi yeni kadına karşı Fransız hükümeti bir dizi politika geliştirmişti. Bunun bir alanı da sanattı. Örneğin Bezeme Sanatları Merkez Birliği ve Kadınlar Komitesi. Bu birlik ve komite üyeleri, 1890 yılında Fransız modern biçeminin ayrıntılarını betimlediler. Bu, kadınsı, iç mekanlara ait ve organikti. Yeni kadının hapsedildiği yuvasının duvarlarını yıkıp çıkabileceğinden endişelenen Fransız hükümeti bunu durdurma görevini Merkez Birliği üyelerine vermişti. Birlik üyeleri, kadına sanat değil, zanaat adına yeni güçler verebilirdi. Kadın bezeyebilirdi ama yaratamazdı. Kadın süsleyebilir ama yontamazdı. Oysa Rodin ve Camille, birlikte diz dize çalıştıkları atölyeden sonsuza kadar ayrıldıklarında Kimin Slave’i kimin Gülen Çocuk’u yaptığı bir türlü anlaşılmayacaktı. Rodin’in The Cry’i ya da The Study of the head of a young girl with a Chignon or Negress Head gerçekte kime aitti? Çünkü ikili yoğun bir şekilde birlikte çalışıyordu. Alçıların birbirine karışması ve imzalanmamış olanların gerçekte kime ait olduğu konusunda soru işareti yaratabilirdi... 1889 yılında, Rodin ve Camille çok mutluydular. Beraberliklerinin en mutlu dönemiydi. Islette Şatosu’nda kalıyorlardı. Bazen Rodin şehre iniyor. O zaman Camille, burada kalıp güneşlenmeye ve çalışmaya devam ediyordu. O yıl eve yakın nehirde yüzmeye karar veridiğinde, Rodin’e Bon Marche’den bir yüzme kostümü siparişi verdi.
Rodin’le sık sık civar bölgelerde seyahatler yapıyor, bilinmedik katedraller keşfediyorlar, Gotik sanata ilişkin yeni okumalar yapıyorlardı. Temmuz’u Tourain bölgesinde geçirdiler. Şatodaki atölyede birlikte çalıştılar. Eşittiler. İkisi de dahiydi.. Birbirlerini anlıyor ve birbirlerini kucaklıyorlardı. Camille o yokken çıplak uyuyor, onunla birlikte uyuduğunu varsayıyordu.
Camille Claudel’in The Waltz adlı baş yapıtı bu çıplak uykuların sonucu ortaya çıkacaktı.
Camille Claudel, The Waltzs’ı satın alması için Kültür Bakanlığa’na başvurdu. Bakanlığın görevlisi Armond Dayot, bu çııplak figürleri çok beğendi beğenmesine, “özellikle ten detayları tek kelimeyle mükkemmeldi”, lakin, “figürlerin çıplaklığının doğallığının yarattığı vahşi aksan”, heykelin kamu önüne çıkmasına engeldi. Heykeldeki çiftin birbirlerine yakınlığı, eşit mesafesi, o dönemin kadınını, eve bir bezemeci olarak hapseden dönemin güncel politikalarıyla çelişmekteydi. Dayot’a göre Camille Claudel büyük bir sanatçıdır ama Dayot, asla cinsel çağrışımlar içeren ve bir kadın tarafından yapılan bu heykelin bronz siparişi için Bakanlık adına hazırlanması gereken belgeyi imzalamayacaktır. Belle Epoque döneminin kültürü buna izin vermeyecekti. Gerilmiş dudaklar, şişkin kalçalar, fırlamış göğüsler, doğurgan öpücükler bir eserin içerdiği cinsellik tümüyle eserin yaratıcısı erkeğe, yani sanatın öznesine ait bir alandı. Nesne konumunda olan kadından özne olması istenmeyecekti.
Örneğin Rodin hakkında 1900 yıında La Plume gazetesinde Arthur Symons şöyle yazar:.
“Rodin’in kadınları çalışan bir makinedir... Dev gibi mahvedici... Otomatik hareketler yapan ve bir hayvanın öfkesine tutulmuş. Bazen iki beden birbirine sarılmış nafile sahiplenmenin kızgınlığıyla et ete geçmiş burada da.. Hep olduğu gibi doğanın hiçbir sınır tanımadığı lanetlenmiş kadınlar var...”
Sadece Symons değil, tüm yazarlar Rodin’i anlattıklarında lafı, şehvete ve güzelliğe getirirler.”Erkeğin aklı”, “kadının ise bedeni” temsil ettiği bir dengeden sözü açarlar. “Bu yüce bir düzendir” ve yaratıcısi bir erkek dahi olan Rodin’dir...
Camille Claudel’in diğer baş yapıtı Sakountala, içkin bir yontudur.
Sakountala bir hind efsanesidir. Prens Douchanta’nın hikayesinde prens sevdiği Sakountala’ya bir yüzük armağan eder. Evlilik hediyesi olarak... Ne var ki bir gün lanetlenir. Yüzüğü görmediği sürece sevgilisini sevdiğini bilmeyecektir. Prens yüzüğü abdest aldığı göle düşürür. Böylelikle aşkını da kaybeder. Yüzüğü olmadığı için Prens tarfından hatırlanmayan Sakountala aşkından kendini çöllere atar. Yıllar sonra yüzük bir balıkçi ağına takıldığında aşıklar, kavuşur ve kucaklaşırlar.
Camille, bu mutlu sonla biten hikayeyi yontmak için geceli gündüzlü çalışır. Günde 12 saat yontmaktadır. Hayatında yapacağı en büyük heykeldir bu... Kavuşan el ele çifti yontmak içirn aralıksız ve çok disiplinbir bir şekilde titizlikle çalışır.
Aynı dönemde Rodin de Ölümsüz İdoli’i yontar. Onun kompozisyonunda bir erkek, bir kadın önünde eğilmektedir. Camille’in Sakountala’sında birbirine güvenle ve hasretle sarılan çiftin aksine burada bir eşitsizlik dile gitiriler. Kadına teslim olmuş, onun önünde eğilmiş bir erkek. Kadına tapar gibi yapmakta, elleri, onun kölesi olduğunu anlatırcasına, arkada, kadının göğsüne kafasını bir çocuk gibi dayamaktadır. Bu heykel, dönemin eleştirmen yazarı Charles Morice’e yazı değil, şiir yazdırır. “Erkeğin alnı ve kadının göğsü... dünya haritasının kutupları onlar... evet biri diğerini yatıştırmaktadır...”
Rodin tüm yazarlığın ağız birliği ve büyük desteğiyle mermerinde defalarca, bıkmadan usanmadan cinselliği keşfedecektir. Bu karşılıklı ilişkide yazanların da bakanların da aslında Rodin’in de amaçları kesişir, çakışır. Oysa The Waltz ya da Sakountala adlı heykellerinde birbirine teslim olan ya da el ele sarılan çifte figürlerde, Camille Claudel, bakanlarla ortak bir arzuyu değil, kendi arzu ve duygularını ifade etder. Böylelikle kimsenin iştahını doyurmaz. Kendi olmanın, nesneliği temsil eden bir geleneğin içinden özne olarak doğmayı başarır.
Ele ele ve yan yana bir çift gibi herhangi bir bakışın doyurulmadığı bu
dil ve vücutlar birliğinin, ne var ki ayakta kalması çok uzun sürmeyecekti... Çok geçmeden,
1892 yılında, Camille Claudel, genç kadın figürünü dizinin üzerinde çıplak çöktürecekti. Yaşlı erkeğin ve onun yaşlı kambur karısının önünde hem de. Bu Rodin ve hiçbir zaman terk etmediği karısı Rose Beuer’di. Artık Camille Claudel, mutlu ve meydan okuyan yeni kadından çok çareyi diz çökmekte bulan figürüyle benzeş ilk yenilgilerden yorgun bir kadın sanatçıydı. İlk yenilgilerin devamı gelecekti. Tüm ailesi de Rodin gibi onu terk edecekti.
Camille, bir süre art nouveau işler üretecek. Önce şömine başında kendini yaptığı küçük heykelleri gibi evin içine sonra akıl hastanesinde her koşulda toplumun dışına hapsedilecekti. Bu Fransız burjuvazisinin muhazakar değerleri adına bir zafer, büyük kadın sanatçının tarihinde bir yenilgiydi. Sanat tarihçi Linda Nochlin, meşhur makalesi “Neden hiç büyük kadın sanatçı yok” sorusunun dayandığı yanlış enteklektüel yapıyı inceler. Bunu yaparken genel anlamda sorun olarak nitelendirilen bir takım meselelerin dile getiriliş biçiminin geçerliliğini sorgular. Özel olarak kadınlarla ilgili sorunun üzerinde durur. Sanatlarda başarı elde etmenin ya da başarısrz olmanın olmanın bireysel değil, kurumsal- yani kamusal- doğasını gözler. Kadın sanat öğrencilerinin çıplak modelden çalıştırılmaması gibi bir ek mahrumiyet ya da dezavantaj örneğinin, kadınlar ne kadar yetenekli olurlarsa olsunlar erkeklerle aynı konuda yetkinlik veya başarı elde etmeleri gerçektenden de kurumsal olarak olanaksızdır. Bu kurumsal olarak olanaksız hale getirilmiştir. Tarih boyunca büyük sanatçı ölçeğinden olmasa da bir grup başarılı kadın sanatçının varlığı ya da küçük gruplar bu gerçeğe gölge düşürmez. Nochlin’e göre büyük başarı zor ve nadir bulanan bir şeydir ama işini yaparken de kendi kendinden şüphe etmek, suçluluk duygusu gibi içsel şeytanlarla ve hep daha iyi bilen birileri tarafından yüreklendirilmek ya da alay edilmek gibi dış canavarlarla uğraşırken başarıya ulaşmak çok daha zordur ve bunların hiçbirinin de yapıtın kalitesiyle ilgisi yoktur.
İşte Camille Claudel’in hikayesi de neden hiç büyük kadın sanatçı sorusuna verilen kocaman ve trajik bir yanıtttır. Aynı zamanda, onun hikayesi, akademik alanlarda doğal kabul edilen erkek dehasının egemenliğini tehdit eden bir savaşın da başlangıcıdır. Ancak zanaatkar olarak toplumda saygı görecek kadının sanatçı olarak dönüşümünün hikayesidir. Uyumsuz dişiyi kabul etmeyen toplumun onu evcilleştirme çabalarının, bu uğurda düzenlediği tüm politikalarının da bir özetini içerir. O uyumsuz dişi, evcilleştirilmedikçe toplumun dışına itilecektir. Camilille Claudle’in hikayesinde Rodin semboldür. Bütün sanatın öznesi varsayılan erkeğin sembolü. Camille Claudel ise kurban... Beyaz erkek öznelliğinin gizli, ifade edilmeyen egemenliğinin kurbanı.
Kaynakça:
Süheyla Kadıoğlu, Bitmeyen Savaşım, Kadın Hareketleri Tarihi 1, Sel Yayıncılık.
Antoinette Le Normand-Romain, Camille Claudel Rodin, Editions de Musee Rodin.
Patricia Sanders, Auguste Rodin, Metamorphoses in 19th Century Sculpture, Cambridge.
Debora Silverman, Art Nouveau in Fin de Siecle France, Politics, Psychology and Style, University of California Press.
Sherry B. Ortner, Woman, Culture and Society, Stanford University Press.
Linda Nochlin, Niye Hiç Büyük Kadın Sanatçı Yok,çev. Ahu Antmen, Sanat Dünyamız.
No comments:
Post a Comment