Bektaş Sırtlan ve Exociti Birgün'den

Ayşegül Sönmez
ALAYI İŞİN İÇİNDE

Metropoller metrolar duman ve sis petrol ofisleri buhar ve is
Ve beton ve zift ve benzin kokusu ve herkes arıyor kendi yolunu
Sal kendini al kendini fırtına koptu tanı kentini
Her yer kalabalık gör semtini vapurdan gemiye al biletini
Tramvaylar ve raylar ve trenler üç yol ağızları ve farlar frenler
Caddeler arabalar ve dolmuşlar caddeler arabalarla dolmuş yar
Benzini zifti have yine kirli yağmuru çamuru gün yine bitti
Asfalt beton derken yolu buldun sen ben millet yorgun
Batı Berlin Almanya’da yaşayan iki Türk çocuğu Bektaş ve Sırtlan, Satırlarımıza Başlamadan başlıklı hiphop albümlerindeki bonus şarkıları Alayı İşinde adlı parçalarında epik bir biçimde hiphop yapıyorlar. Giriş’le açılan albüm, Çıkış’la bitiyor. Albüm boyunca Bektaş ve Sırtlan’ın albümün yapım aşamı sırasındaki kayıt konuşmalarından, Şöhret FM’e verdikleri söyleşiye kadar diyaloglar duyuyoruz. İçinden kanka, dostum, okey o zaman, düğünden sonra buluşalım geçen gündelik hayat geyikleri, telefon konuşmaları, bir müzik albümünün yaratacağı konfor ilkesini yerle bir ediyor. Özellikle Alayı İşinde parçalarıyla kanunlu, taksimli arabesk vokal üstü rapleriyle İstanbul’un nasıl bir metropol olduğunu, tüm kentsel çelişkileriyle yansıtarak portreliyor adeta hiperrealist bir İstanbul manzarası çiziyorlar.
H.Tarık Şengül, Kentsel Çelişki ve Siyaset Kapitalist Kentleşme Süreçleri Üzerine Yazılar(Demokrasi Kitaplığı-2001) kitabında Türkiye’nin kentleşme deneyiminin bir dönemlemesini yapar. Her dönemin temel özelliklerini tartışmayı hedefler. Her dönemin bazı özgün yönleriyle önceki dönemden ayrıldığını vurgular. Ancak bir bütün olarak bakıldığında bu deneyimin özgün bir kapitalist kentleşme deneyimine işaret ettiğini yazar. Şengül’e göre
ilk dönem ulus devletin kuruluşu çerçevesinde şekillenen bir kentleşme deneyimine işaret ederken ikinci dönem emek gücünün kentleşmesi ile nitelenmiştir. İçinde bulunduğumuz son dönem ise sermayenin daha önce görülmemiş ölçüde kent mekanına kendisini dayattığı bir süreci temsil etmektedir. Bu anlamda her dönemde kentsel gelişmeye damgasını vuran, kullanım değeri merkezli bir kent mekanı manktığı ile değişim değeri merkezli bir kent mekanı anlayışı arasındaki mücadele ikinci anlayışın hegemonyası ile sonuçlanmış görünmektedir. Ancak bu görünümün gerisindeki önemli sosyo-mekansal çelişkiler, söz konusu hegemonyanın geleceği konusunda önemli soru işaretleri yaratmaktadır. Kentsel yoksulluk dışlanma ve ezilme daha önceki dönemlere göre çok daha yapısal ve çarpıcı bir içerik kazanmıştır. Bu çelişkinin nasıl aşılacağı ise kaybedenlerin kendi içlerinde yaşadıkları dağınıklığı aşıp aşamayacakları tarafından belirlenecektir.
Tam bu belirlenme süresinin altını çizmesi açısından Bektaş ve Sırtlan’ın şarkılarında çizdikleri İstanbul kent manzarası gibi, şu sıralar İstanbul’un sokaklarında gerçekleşen bir sokak sanatı projesi olan Exociti de bu sürece ister istemez katkıda bulunuyor.
Bu katkıyı sergiye katılan sanatçıların renkli spray boyaları ya da sokaklara yapıştırdıkları
çıkartmalarıyla yapıyor. Böylece kaybedenlerin kendi içlerinde yaşadıkları dağınıklığı görünür kılıyor. 7 Eylül’de Övül Durmuşoğlu küratörlüğünde İstanbul sokaklarına yayılan projede, sanatçılar, kentle birlikte kentin dilini kullanarak kentin değişen ve sorunlara yanıt arayan yüzünü anlamaya çalışıyor.
Örneğin Urban Cafe’nin zeminindeki Deniz Gül’ün çıkartması. Çıkartmada Pardon siz kimsiniz yazıyor. İçinde yaşadığımız özgün kapitalist kentleşme deneyimine ilişkin bir soru olmayı deniyor. Böylesi bir deneyimin gölgesinde ve ışığında şekillenen kimliklere ilişkin bir meseleyi ayaklarımıza dolanarak dolaysız soruyor.
Projeye katılanlar özellikle graffiti sanatçıları değil. Politik alternatif sanat üretimine yatkın sanatçılar. Tahranlı Amiralı Ghasami’nin olduğu gibi... İranlı genç sanatçı, Tac Mahal ya da New York manzaralı tuval resimler önünde, sokaktan geçen insanların fotoğraflarını çekiyor.
Hale Tenger’in çıkartmalarından birinde kentin duvarlarında sık sık rastladığımız Dünya Türk Olsun grafiti yazısının yanında Kenan Doğulu görünüyor. Bu ikisinin sokakta bir çıkartma olarak yer aldıktan sonra sökülmüş olması da Exociti projesinin hangi çelişkileri göz önüne aslında kentin içine serdiğinin bir başka göstergesi. Övül Durmuşoğlu’nun sözleriyle “sokaktaki insanın projedeki işlerden birine yaptığı bu bilinçli müdahele” kentin kendince adil olmaya çalışan kentlisinin, duvarda görmek istemediğini nasıl yırttığını belgeleyerek profilini veriyor. Öte yandan kamusal alan üzerindeki iktidarları görünür kılmak için Ahmet Öğüt’ün gösterimi durdurulan animasyon filmi Zırhlı Araç önemli bir araç oluyor. Kentteki şiddetin derecesinin nabzını tutmamızı sağlıyor. Filmin, Beyoğlu’nda, Lübnan'a asker gönderilmesine karşı çıkan bir grup göstericiyi kovalayan polis tarafından tesadüfen izlenmesinin, işin sonunu getirmesinin hikayesi sayesinde bunu ölçüyoruz. Polislerin, 20 gün boyunca The Marmara Pera’nın tepesinde yeni açılan Yama adlı büyük ekran mekanda gösterilen Öğüt’ün animasyon filmindeki Land Rover marka araca atılan küçük uçakların, The Marmara Pera yetkililerine, Beyoğlu’ndaki teröristleri kışkırtacağını söylemesiyle gösterimi durdurulan film, kentte yaşanan ve yaşanacak ve yaşanacağı iktidarın temsilcileri tarafından varsayılan gerilimin taraflarına ilişkin önemli ipuçları veriyor.
H.Tarık Şengül’ün çok boyutlu bir dışlanma sürecinin ciddi gerilim ve çelişkilere yol açtığını ifade ettiği yazısında da belirttiği gibi “daha önce iktidar ağları olarak ortaya çıkan oluşumların’ yeni edindiği “ asimetrik ve iktidar ilişkilerinin” içkin niteliklerini sıralıyor.
“Özellikle 1990’lı yılların başından itibaren büyük kentlerin ufuklarını daha önce görülmemiş bir hızla işgal etmeye başlayan alışveriş merkezleri, beş yıldızlı oteller ve iş merkezlerinin, “stratjik bir meta”ya dönüştürdüğü kentin içindeki merkezi iktidarın değişmeyen algısını sergiliyor. Exociti projesi ve Ahmet Öğüt’ün gösterimi polislerin şikayeti üzerine engellenen animasyon filmi (geçtiğimiz küratörlüğünü Fulya Erdemci’nin yaptığı Yaya sergilerinde yaşanan vandallıkları da hatırlarsak) sokakta buluşmaya çalışan sanat ve hayatın hikayesinin her zamanki mutsuz sonu bile onu başlı başına tekil bir hikaye yapmaya yetiyor. Tekillikleri bastıranların kim olduğunu, alayının işin içinde olduğunu her defasında anlatması, hatırlatması açısından... Tekrar sözü Bektaş ve Sırtlan’a Batı Berlin’li bu iki Türk çocuğuna verir, çizdikleri kent manzarasını seyretmeye koyulursak...
Gece gündüz sürekli her gün her akşam sabah öğle
Kaldırımlar sokaklar her akşam sabah böyle
Memur amir yaşlı genç ve çoluk çocuk alayı işin içinde
Sokaklar çok çok hareketli ahali bir arayış içinde
Büyük şehrin yerlisi yabancısı çok akıllısı delisi yalancısı
İyimserler iyiler ve kötüler işsizler işçiler ve köylüler
Yoksul acis hırsız burada köylüsü işte polisler turda
Gör bak esnaf banka askeri yoksulu dışarıda kanka
Zengini fakiri paralısı parasızı memuru amiri yaralısı yarasızı
Genç çiftler ve bebekli alileler emekli pederler emekli valideler
Gülen gülmeyen komşular yanda kimi zaman dert ve her gün kavga
Kasap manav sınav derdi halkta manav sınav derdi halkta efendisi kabadayısı her sokakta
Süpermarketlerle pasajlar alışveriş merkezlir ve garajlar
Bayiler büfeler ve kahveler dükkan bakkal ve daha neler
Akşamdan kalan börekçi bakkal geceleri barlar gündüz sızlar
Ortamda yine kızlar düğün salonlarında ya da clublar
Villalar binalar ve daireler gecekondularda yaşayan aileler
Üniversiteler ve gökdelenler yıkılmış yuvalar çökmüş evler
Sağda solda koştur ekmek ara kat kat evler yanyana
Karakol lokanta derken bak gazino alemlerindeki kamyona...

No comments: