Starbucks kahvedeki ismin üzerine Birgün'den

süper şahsi meta devinimi
Ayşegül Sönmez

Şehrin her bir işlek köşesine açılan Starbucks kahve dükkanlarında, ısmarladığınız kahvenizin üstüne Starbucks çalışanı sizin isminizi yazıyor. El yazısıyla... Daha sonra üzerinde kendi el yazısıyla yazdığı isminizin yer aldığı kağıt fincandan kahveyi vermek üzere sizi çağırıyor. İsminiz yazılı olduğu Starbucks kağıt kahve fincanı, bir kültür fragmanı, bir gösterge olarak okunabilir mi? Eğer okunursa, nasıl okunmalıdır? Bu okumayı, Walter Benjamin’in entelektüel nevrasteni diyerek teşhis ettiği Georg Simmel’in modern kültürde çatışma üzerine yazılarından hareketle yapabilir miyiz?
Evet yapabiliriz çünkü Simmel, “akışkan uçucu bir halde var olmakla birlikte, bireylerin toplumsal varoluşla aralarında bağ oluşturmak bakımından hiç de aşağı kalmayan yapılarla” ilgilenir. Ona göre “her gün, her saat böylesi ilmekler atılır.. Kimi sökülür, yeniden atılır yerini başkalarına bırakır, başka ilmeklerle iç içe geçer. Toplumun atomları arasındaki etkileşim burada yatar. Ancak ruha bakan bir mikroskopla görülebilecek etkileşimlerdir bunlar... Gözümüzün önünde cereyan eden ama bir o kadar anlaşılmaz olan toplum hayatının aynı anda hem olağanüstü bir dayanıklılığa, hem de esnekliğe hem de uyuma sahip unsurlardır onlar...”
Dünyanın fragmanlara ayrılmış imgelerini işlemekte usta Simmel, “tipik olanın biricik olanda, ilkesel olanın rastlantısal olanda, şeylerin özü ile anlamını yüzeysel, geçici olanda bulunduğunu” yazar ve şöyle der:
“Biricik olan tipik olanı barındırır, uçucu olan öz’dür...”
O zaman ısmarladığınız her bir Starbucks kahve karton fincanı, çalışanın tüm kişisel kodlarını içeren el yazısıyla isminizi taşıyarak o her gün söküp atılan ilmeklerden biri,
bir bütün olarak dünyanın bütüncül anlamını açığa çıkarma olanağını barındırmıyor mu? Bir tüketici deneyimi ve bu deneyimin ötesinde hangi imkanları ve imkansızlıkları taşıyan bir gösterge, bir fragman?
Bugün Starbucks kahve gibi küresel bir marka, kişisel bir duyarlılıkta ürettiği kahve imgesi ve kendisiyle, modern asabi kişiliklerimizi tedavi etmeye çalışan postmodern bir yapıyı mı temsil etmektedir?
Modern hayatın giderek daha da kayıtsızlaştığımız dışsal görüntülerinin altında ezilme duygumuzu gidermeye çalışan küresel bir şefkat noktası mıdır? Yoksa bu duygu da post-endüstriyel süreçte başlı başına bir strateji olarak tüketimi teşvik ve aynı zamanda tükettiğini görünmez mi kılmaktadır?
Yanıt, ne biri ne diğeridir, hepsidir...
Walter Benjamin, büyük kentlerdeki insanların arasındaki ilişkilerde, gözün işlevinin kulağınkine kıyasla giderek daha da ön plana çıkar diye yazar:
“Zira bir nesne ne kadar nesnel ve gayri şahsi olursa, o kadar çok sayıda hitap eder” der...
Bu modern toplum için geçerlidir. İçinde yaşadığımız post-endüstriyel, post-görüntü çoğaltım çağında bu tersine çevrilmiştir:
Artık bir nesne ne kadar subjektif ve şahsi olursa o kadar çok sayıda insana hitap edecektir. Üzerinde isminizin siyah keçeli kalemle çoğu zaman noktalama işaretlerinden uzak yazılmış olduğu kahve gibi... Simmel’in modern hayatın birer nesne olarak karşımıza çıkan dışsal yönleri altında ezilme duygusunu yok edecek bir strateji.
Simmel’e göre çevremizi kuşatan çeşit çeşit nesnenin gayri şahsi kökeni ve kolayca ikame edilebilirliği nedeniyle yaşanan meta kesmekeşi, öznel ruhun kendi iradesini, duygularını yerleştirebileceği noktaların giderek azaldığı kendi içine kapalı dünya yaratmıştır. Bu yabancılaşma süreci, meşrubat makinelerinde kendini gösterir. Oysa artık durum değiştirmiştir. 20. yüzyılın başından farklı olarak bugün, bağımsız, gayri şahsi meta devinimi yerini süper şahsi meta devinimine, dünyanın neresinde olursanız olun ulaşabileceğiniz, üzerine kendi isminizin el yazısıyla yazılı olduğu kahve ikramına bırakmıştır. Ne var ki 20. yüzyıl başındaki özneyle bugünkü öznenin trajik yazgısı aynı, devam etmektedir.
Kağıt bardakta isminizin yazılı olduğu o son derece küresel nesne, bir imge olarak bir tüketim stratejisi olmanın ötesinde bu değişmeyen yazgıya da göndermeler içerir... O yüzden yanıt hepsidir... Modern özne, hala ikiye bölünmektedir.
Akılla öznenin kesintisiz ve bitmeyen diyalogu sürmektedir. İki yüzyıldır devam eden diyalogu bir tüketim stratejisi olmanın ötesinde bir imge olarak uzlaştırmaya çalışmaktadır bu kahve fincanı. Modern özne tasarımının içerdiği iki uçlu sınırda durum bozukluğuna ayna tutmaktadır. Nesnel akıldan salt araçsal akla doğru yol alırken özneye özne olduğunu trajik bir biçimde hatırlatarak... Buna aracılık eden aynı zamanda hem bir tüketim biçimi, hem bir imge, hem bir fragman, bir gösterge olarak...

No comments: