Güzel dediğin çirkin midir?
Siemens Sanat’ta açılan Güzel sergisi, tipik bir Siemens sergisinin tüm özelliklerini taşıyor. Kavramına karşı saygılı, öğretici, uslu, derli toplu ve terbiyeli bir sergi olmanın tüm özelliklerini...
Ayşegül Sönmez
Güzel kavramı, öncelikle resimde geçerli bir kavram. Resim tarihi bir anlamda güzel’in ve güzel olmayan’ın tarihi olarak tanımlanabilir. Sanat sorunsalının tam merkezinde bir sorun bu. Klasik güzelliğin, akademik güzelliğin, akademisyenlerin açıkladığı güzellik olarak varsayarsak artık onun söz konusu olduğunu söyleyemeyiz. Peki güzelin çağdaş sanattaki yeri nedir? Güzel tarihsel midir? Güzellik artık çağ-dışı, tarih-dışı hatta özne-dışı mıdır aynı zamanda? Hegel’in güzelinin bugünü için neler söylenebilir? Onun dediği gibi sanat bir gereksinimse ve bugün artık sanat bir gereksinim değilse, güzellik mi gereksinim olmuştur? Öznenin özne olmamak uğruna verdiği kanlı bir mücadele...
“Güzel erkekler güzel olduklarını bilirler, ama aşk için yaratılmamışlardır. Son anda bile aşkın onlara yakışıp yakışmadığını sorarlar. Aşka, yüzlerini bir maske gibi gururla taşıyan büyük çirkinler kadirdir. Suskunlukları ardında çok şey gizleyen ya da hiçbir şey gizlemeyen büyük suskunlar...”
Zeynep Sayın’ın İmgenin Pornografisi(Metis Yayınları) adlı kuram kitabının 12. bölümü Duchamp’ın meşhur karakteri Rrose Selavy’nin bu sözleriyle açılır. Bu bölümde Sayın, Duchamp’ın özdeşlik ilkesini kırma stratejisinden bahseder. Duchamp’ın evren üzerinde egemenlik yerine kendinden feragatı önerdiğini yazar. Ve yine onun şu sözlerini alıntılar:
“Beğeni, estetik bir duygu yerine duyusal bir duygu yaratır. Beğeni, sevdiğini ve sevmediğini güzel’e ve çirkin’e çeviren, buyurgan ve egemen bir seyirci varsayar. Ama estetik bir yankının kurbanı farklıdır. O talep eden benliğinden feragat ederek sevinçli ve gizemli zorunluluğa umarsızca boyun eğen aşık bir erkekle ya da inançlı bir insanla karşılaştırılabilir. Benim buradan çıkardığım sonuç, çok az insanın estetik bir duyguya ya da estetik bir yankıya kadir olduğudur. Çoğu insan, beğeni sahibiyken çok azına estetik bir alımlayıcılık bahşedilmiştir.”
Siemens Sanat’ın ilk sezon sergisi Güzel başlığını taşıyor.
Güzel’in ne olduğunu güncel işlerle bulmaya çalışıyor.
Güzellik kavramını adeta bu işlerle güncelleştirmeye çalışıyor.
Serginin en anlamlı ve kavrama damardan dokunan işlerinden birisi Genco Gülan’a ait. Gülan sergiye gerçek insan yağıyla oluşturduğu renkli tuvalleriyle katılıyor. Gülan, tuvallerinde, bir estetik cerrahtan bölgesel yağlanmayı gidermek için hastasından şırıngayla çektiği gerçek insan yağlarını kullanmış. Plastik cerrahide çok yaygın olan bu yöntem sırasında elde edilen yağlarını tuvallerine bulamış. Böylelikle yağlıboya resim geleneğine ilişkin alaycı bir söz söyleme fırsatı yakalamış. Aynı zamanda bugün en çok estetik cerrahiye başvuran ülkeler arasında ilk beşte oluşumuza dair toplumsal bir konuyu da gündeme getirmiş.
Serginin küratörü Marcus Graf, sergisine aldığı yedi sanatçının güncel sanattaki ve hayattaki güzellik nosyonunu ve formunu araştırdığını belirtiyor:
“Bu sergi, resim, heykel, fotoğraf ve video gibi çeşitli araçların kullanımını içeriyor ve güzellik, “kitsch” ve çirkinlik arasındaki ilişkileri çözümlüyor. Bu sergide idil, armoni ve bizzat mükemmele dair fikirlerle ilgili klişelerin yerini sanatın hakim parametrelerinden biri olan güzellik hakkındaki daha samimi ve güncel görüşler alıyor. Sanatın başlangıcından 19. yüzyılın ortalarına kadar, güzellik kavramı sanat üretiminde belirgin bir öğe olarak büyük bir rol oynadı. Doğayı taklit etmek veya yeniden inşa etmek amacıyla güzellik yaratmak sanatçının ana hedefiydi. Bununla beraber, modern sanatın başlangıcından itibaren, güzellik gitgide daha çok “kitsch” ve çirkinlik gibi kavramlarla olduğu kadar yapıbozum stratejileriyle, (sür)realizm ile, özgün olmayla, sanatsal kavramsalcılıkla ve yapısalcılıkla da yer değiştirir oldu.” Graf, serginin bizi güzelliğin bugün nasıl var olduğu sorusuna götürdüğünü ve “toplumumuzun bir DJ kültürü” yarattığını, “sampling (varolan eserlerden parçalarak alarak yeni bir eser oluşturmak) bir yaratım formu ve zapping (hızla birinden diğerine atlamak) da bir alımlama formu olduğunu” da tespit ediyor.
Sergiye katılan sanatçılardan Arzu Gündüz, mekan kavramı üzerinden güzelin ne olduğunu araştırıyor. Güveli Kaya, resimlerinde çok katmanlı bir doku yaratarak görüneni kendi araçlarıyla perdelemeye çalışıyor. Sergiye Tahran’lı Mehdi Sabouni ise dijital fotoğraflarında kana bulanmış etten ifadeleri aracılığıyla güzel ile pornografik olanın ilişkisini vurguluyor. Mustafa Özbakır, yüzeyini, bir mekan gibi kurgulayarak, nesneleştiriyor. Rudolf Reiber’in video filmleri, kente bakan gözü, kentin kendi gözüne çevirmeyi deneyen, kent görünümlerini parçalayarak onun ne olduğunu askıya alan güzellemeler. Tuğçe Çubukçuoğlu’nun nesneleri ise güzel yada çirkinlik takıntısından uzak kaygısız objeler olmayı diliyor. Ne var ki sergi, her zamanki gibi tipik bir Siemens Sanat sergisi olmanın ötesine geçemiyor. Heyecansız, fazla derli toplu ve ele aldığı kavrama ilişkin hayli didaktik. Bu mekan aslında çok daha fazla sanatçıyı daha az hijyenik ama daha heyecan verici işlerle rahatlıkla kaldırabilir. Graf’ın özenli yerleştirmeleri daha az özenli, daha dağınık olabilir. Galerinin dışına bu sergi için koyduğu ayna esprisi gibi esprilerden daha bol kullanabilir. Güzel olarak belirlenen “kavrama giriş” gibi genel hatlarla değil, kavramı kendine özgü yollarla anlatmayı deneyen işlere ağırlık verebilir. O zaman sergi, Güzel kavramı üzerine yapılmış ödevlerin sergilendiği bir rehber sergi özelliğini yitirebilir. Ve çok da iyi olur. Galiba küratörler de biraz çirkin olmayı göze almalı. Bir maske gibi gururla o çirkin yüzlerini taşımalılar. Öte yandan Graf, sergisinin tanıtım yazısında televizyonun, dünyamızın kolayca dile getirilen, bulanık bir yansımasını yansıttığına değinmiş. Ve şöyle demiş:
“Orada, hayatımızın pek çok parçasında olduğu gibi, güzellik, “kitsch” ve çirkinlik arasında kalanlar yitip gitmiştir. Televizyonda, güneş hiç batmaz; gerçek hayatta, güneş yüzünden kanser olup ölürsün...” Graf, maalesef yanılıyor. Çünkü örneğin Nip-Tuck dizisi bile CNBC-E’de her Pazar 25 dakika boyunca tam da Duchamp’ın bahsettiği “beğeninin estetik bir duygu yerine yarattığı duyusal duygulara” ilişkin ne hikayeler anlatıyor. Beğeninin, sevdiğini ve sevmediğini güzel’e ve çirkin’e çeviren, buyurgan ve egemen seyircilerine dair ne destanlar yazıyor. Estetik yankının kurbanlarının ne profillerini çıkarıyor. Yani televizyon salt kötü, salt çirkin değil. Çirkin’in ve güzel’in, pornografik olanın, görünenin sakladığı görünmeyenlerin neler olduğuna ilişkin asıl soruşturmayı çoğu zaman bir güncel sanat sergisinden kat kat iyi ve çok katmanlı üstelik 25 dakikada araya aldığı reklamlara rağmen yapabiliyor.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment