beyrut

Geçtiğimiz yaz dört kız Beyrut’a gitmiştik. Anneannelerimizden duyduğumuz Beyrut’un izini sürmek için... Doğu’nun Paris’ine doğru gemiyle hareket etmiştik. Bir dönem, havuzlu villalarda bereketli partilerin yapıldığı bu büyük lüks kent, 15 yıllık bir iç savaştan sonra yorgun ve yaralı gözüküyordu. Virgins ya da Starbucks gibi küresel binalarını çoktan inşa etmiş, bombalanmaların izlerini silmeye çalışıyordu. Her yerde bir inşaat vardı. Şehir ve insanları büyük bir umutla ileriye bakıyordu. Rehberimiz Marisa anlatmıştı...
Marisa, savaş zamanı okulunu bırakmak zorunda kalmıştı. Şehirde tıp tahsili alacakken bombardıman yüzünden ailesiyle birlikte dağa çıkmışlardı. Okulu yarım kalmıştı. Kız kardeşi Fransa’ya göç etmişti. O ise gidememişti. Annesini ve babasını bırakamamıştı. Savaştan sonra Fransızca ve İngilizcesi olduğu için rehber olmuştu.Aklında bir daha savaş çıkacağına ilişkin hiç şüphe yoktu... Turizm sayesinde Beyrut toparlanacaktı. Marisa bunları anlatırken onu video filme çekmiştim. Sonra bir kozmetik mağazasında çalışan Leyla’yı da filme çekmiştim. O da güzellik takıntılı olduğunu, hep Paris’e gitmek istediğini söylemişti. Sonra güzelliğin en önemli göstergesi saçlardır, diyerek hepimizin saçlarını mikroskoba benzer bir saç analizi aletiyle kontrol etmişti. Sonrasında hiçbir ürün satmaya çalışmamıştı üstelik. Gittiğimiz kafe barda, saat beşten sonra iki içki içerseniz fal baktırabiliyordunuz. Falcılı barda, bardak bardak soğuk Lübnan şarapları içmiş, fal da baktırmıştık. Kocaman mavi gözleri, çikolata renkli teni, Versace kotu, lameli kemeri ve ismiyle hiç de Doğulu bir falcıya benzemeyen Agatha, elindeki renkli boncuklarla baktığı fallarımızda hepimizi büyük bir deniz yolculuğunun beklediğini ve çok eğleneceğimizi söylemişti. Doğruydu. Beyrut’tan sonra Mikanos’a gidecektik. Ve çok eğlenecektik. Beyrut’taki Virgins Records’a -yakında Beyoğlu’nda da açılacak- dünyanın en küresel müzik marketine de girmiştik. Önündeki boş arazide bir takım çadırlar kurulmuştu. Çadırın içinde bir grup Lübnanlı eski Lübnan Başbakanı Refik Harriri’nin suikastini protesto etmek için açlık grevi yapıyordu.
Geçtiğimiz Haziran ayının Flash Art dergisinin editörü Giancarlo Politti, ünlü yönetmen Atom Egoyan’la, Kutluğ Ataman’ı bir araya getirip söyleşi yaptırmıştı. Uzun uzun söyleşen ikiliden Egoyan, Ataman’a Atlas Group’u tanıyıp tanımadığını soruyordu. Egoyan, Lübnanlı güncel sanat grubu Atlas Group’un işlerini çok etkileyici bulduğunu ve eşinin Lübnanlı olduğunu anlatıyordu:
“Karımla sivil savaştan sonra Lübnan’a gittiğimizde, karım savaş zamanı kaçanlardandı, insanların yüzlerinde travmaya ilişkin o sıra dışı hissi okuyabiliyordunuz. Belli etmemeye çalışıyorlardı ama acı hala yüzlerinde tazeliğini koruyordu.”
Egoyan’ın bahsettiği Atlas Group’un kurucusu Walid Raad. Atlas Group, yarı gerçek yarı kurgu bir proje. Raad, grubu aracılığıyla Lübnan’da yaşanan sivil savaş dönemine ilişkin arşiv çalışması yapıyor. Raad’a göre “Lübnan, dişçiler, marjinaller, devrimciler, akademisyenler, hayal kırıklığına uğramışlardan oluşan bir kördüğüm.” Raad, bu kördüğümü çözmek yerine, savaşın bütünlüğüne odaklanmaktan çok parçalara odaklanıyor. Örneğin Raad’ın Atlas Group imzasını attığı son Documenta’da sergilenen işleri sayesinde Lübnan’da 1975 ile 1991 yılları arasında toplam 3641 arabanın bombayla infilak ettiğini öğreniyoruz.
38 nolu defter: çoktan bir yangın gölündeydim başlıklı 7 kolaj çalışmasında Atlas Group kurgu bir karaktere başvuruyor: Dr. Fadıl Fakhouri. Dr. Fadıl Fakhouri, bu çalışmada arabaları Arapça yazılarla sunuyor. Gümüş Volvo, Ağustos 20, 1985, 56 insan öldü... 120 yaralandı. 100 kiloluk TNT, 24 araba yandı, 11 bina kül oldu. Raad yani Fakhouri, Beyrut’taki yaşanan vahşeti, bir bir, rakamlarla aktarıyor. Bombayla havaya uçurulan arabalardan uçan parçaların ne kadar mesafeye dağıldığını ve tam olarak nereye düştüğünü de yazıyor. Rehine: Bachar teypleri, Raad, 38 başlıklı işinde 1980lerde Lübnan’da rehine olarak tutulan 5 Amerikalı rehinenin ağzından bir tutsaklık edebiyatı yapmaya girişiyor. Bu anlatılarda işin içine kurgu bir Arap karakteri karıştırıyor ve rehinelerle bu karakterin arasında gece yaşanan bir yakınlaşmayı tasvir ediyor.
Mucizevi Başlangıçlar, 52 dadikalık bir Dr. Fadıl filmi. Çok anlamlı... Psychedelic görüntüler aslında çok siyasi ve bireysel bir acının resmini yapıyor. Savaşın bittiğini düşündüğü her an, Dr. Fakhouri resmi parçalıyor. Resim sürekli parçalanıyor.
Bir başka filminde gizli istihbarat üyesinin filme çektiği çeşitli güneş batışlarını izlemek mümkün. Raad, sosyal bilimci gibi çalışıyor. İktidarın en etkin alanı savaşın ayrıntıları üzerine Atlas Group projesi sayesinde tekrar tekrar düşünmemizi sağlıyor.
Atom Egoyan, Atlas Group için “gerçek ve sanat ne kadar çarpışırsa ortaya o kadar iyi bir provokasyon çıkar, Atlas Group tam da bunu yapıyor” diyor.
Bugün tanklar ve bombardımanlarla çevrelenen Lübnan’a ilişkin Atlas Group’un yeni bir arşiv çalışması yapması gerekecek. Çünkü herkesin umutla ileriye baktığı Lübnan’da çünkü “yine aynı şey oldu”. Ne pırıl pırıl zemini, mis kokulu kahveleriyle Starbucks ne de değme
punk cdleriyle Virgins bunu engelleyebiliyor. Ve şu anda Lübnan’ın hiç olmadığı kadar daha çok Dr. Fadıl Fakhouri’yi ihtiyacı var. Öte yandan geçtiğimiz Şubat ayında The Village Voice’de Atlas Group’la ilgili bir yazı çıkmıştı. Yazar Jerry Saltz, grubun işlerinin artık hep aynı şey tekrar ettiğini, yeni bir şeyler yapmasının zamanının geldiğini söylemişti. Ne garip?

No comments: